Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
"Düşmandınız, kalplerinizin arasını uzlaştırdı da O'nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, sizi oradan kurtardı." (Âl-i İmran; 103)
Allah-u Zülcelal'in ayet-i kerimede buyurduğu gibi insanlar Kur'an'ın nazil olmasıyla, Allah'a iman etmek suretiyle O'nun nimeti, fazlı, keremi ve ihsanıyla birbirine kardeş oldular. Oysa onlar imandan önce ateş çukurunun yanında idiler. Bunun için imanın kıymetini bilmemiz lazımdır. İman ve kardeşlik bal gibidir. Bunu sirkeyle bozmamamız lazımdır. Nasıl sirke balı bozuyor ise, bu ayet-i kerimenin hükmünü yerine getirmediğimiz zaman, bu davranış; bal gibi olan imanı sirkeyle bozuyor manasına gelmektedir.
Yine Allah-u Zülcelal başka bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz müminler birbiri ile kardeştirler." (Hucurat; 10)
Dikkat edersek iman, Allah'ın yanında ne kadar kıymetli ve mühimdir. Aynı anne ve babadan doğan iki kardeşten birisi kafir diğeri de mümin olsa, mümin kardeş öldüğü zaman o kafir olan kardeşi ondan miras alamaz. Fakat aynı anne ve babadan olmayan mümin kardeşler birbirlerine yabancı olmalarına rağmen, içlerinden birisinin ölme durumunda, eğer onun akrabası yoksa, malı beytü'l male yani devlet hazinesine geçecek; dolayısıyla bütün müminlerin ondan payı olacaktır.
Buradan iyice anlaşıldı ki, imanla birbirine kardeş olmak, diğer kardeşlikten daha ileridir ve daha kıymetlidir. Ebu İdris Havlani (R.A) şöyle anlatmıştır;
“Bir gün Şam mescidine girmiştim. Güler yüzlü bir gençle karşılaştım. İnsanlar onun etrafını sarmış ihtilafa düştükleri meseleleri ona soruyorlar ve söylediklerini de kabul ediyorlardı. Onun kim olduğunu sordum? Muaz bin Cebel (R.A) olduğunu söylediler. Ertesi gün yine o mescide gittim. O zat namaz kılıyordu. Namazı bitirince yanına giderek selam verdim ve: “Vallahi seni Allah için seviyorum.” dedim. Bana: 'Allah için mi?' diye sordu. Bende: 'Evet Allah için dedim.Bunun üzerine elbisemin kenarından tutarak beni kendine çekti ve şöyle dedi: 'Sana müjdeler olsun! Allah Resulü'nün şöyle dediğini duydum: 'Allah-u Teala buyuruyor ki: 'Benim rızam için birbirini sevenlere, benim rızam için oturup sohbet edenlere ve birbirlerine harcama da bulunanlara muhabbetim haktır.' ” (İmam-ı Malik)
Mümin kardeşimize hiçbir zaman kızmamalıyız. Ancak bir günah yaptığı zaman onun o hareketine kızmamız, buğzetmemiz lazımdır. Zatına buğz etmemeliyiz. Çünkü eğer onun zatında iman varsa, bu imanı fasığın imanı dahi olsa, dünyaya bırakıldığında onun imanı şark ve garbı (doğu ve batıyı) aydınlatacaktır. İşte müminin imanı o kadar kıymetlidir. Dolayısıyla fasık olsa dahi onun vücudunda, ruhunda, kalbinde iman olduğu için onun zatına buğz değil, onun hatalarına buğzetmemiz lazımdır.
Hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır:
"Allah için sevin, Allah için buğzedin." (Beyhaki)
Eğer imanlı bir kişi içki içiyor, kumar oynuyor, bu tür günahları yapıyorsa onun o hareketlerine; içki içmesine, kumar oynamasına buğzetmemiz lazımdır. Allah-u Zülcelal'in bu ayet-i kerimelerinin hükümlerini yerine getirmek için, muhabbet ipini daima sımsıkı birbirimize bağlamamız lazımdır. Birbirimize buğzetmekle, kin beslemekle bir yere varamayız.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
“Mü’minler birbirini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücut gibidirler. Vücudun herhangi bir azası rahatsız olursa , diğer âzâları da bu yüzden ateşlenir ve uykusuz kalır.” (Buhari, Müslim)
Mü’min bir vücut gibi olmalıdır.Vücudun herhangi bir yeri rahatsız olduğu zaman, bu, bütün vücudu rahatsız edecektir. Bu hadis-i şeriflerden anlaşıldığı gibi mü’min kardeşlerimize yardım etmeli, birbirimize destek olmalıyız ve nasıl, vücudun bir yeri ağrıdığı zaman bütün vücut huzursuz oluyorsa bir mümin sıkıntıda, dertde olduğu zaman da bütün müminler onun derdiyle dertlenmelidirler.
Allah-u Zülcelal ayet-i kerimelerde, Peygamber Efendimiz (S.A.V)'de hadis-i şe-riflerde bunları bize emrettiği halde, nefsimize uyarak mümin kardeşlerimize kin beslemek, buğz etmek çok yanlış bir davranıştır. Çünkü Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
"Kötü işi kendisine güzel gösterilip de onu güzel gören kimse, kötülüğü hiç işlemeyene benzer mi?" (Fatır; 
Demek ki şeytan insanın bazı hatalarını ona güzel gösteriyor. Hatalarını güzel gördüğü için de tevbe etmeyecektir. Çünkü şeytan diyor ki: "İnsanlar beni helak ettiler, ben de onları helak ettim. Ben onları, günah yaptırmak suretiyle helak ediyorum. Onlar da tevbe ve istiğfar etmek suretiyle beni helak ediyorlar. Ben ancak bir şekilde onlara yol bulabiliyorum. Onların hatalarını süslemek, onlara karşı güzel göstermek suretiyle onlara yol bulabiliyorum."
Onun için hatalarımızı güzel olarak, sevap olarak bilmek çok yanlış bir şeydir. Biz kendimizi daima Allah-u Zülcelal'in ayetleri ve Peygamber Efendimiz (S.A.V) 'in hadis-i şeriflerine uydurmalıyız. Onların hüküm, emir ve nehiylerini tatbik etmeliyiz. Onları bir kenara atıp, nefsimize uymak, nefsimizin hoşuna gidecek şekilde davranmak çok yanlış bir şeydir. Birisi derse ki: "Filan adam yanlış yaptığı için ona karşı sert konuşuyoruz, buğz ediyoruz, kin besliyoruz." Hatta bazı müslümanlar bazı müslümanlara kafir diyorlar. Bir kişiyi küfürle itham etmek o kadar kolay bir şey midir? Basit midir o kadar?..
Mümin kardeşlerimizde küfür alameti görmediğimiz zaman onları basit şeylerden dolayı kafirlikle itham etmek çok büyük bir yanlışlıktır. Allah'tan korkmak lazımdır. -neuzibillah- Onun için buna çok dikkat etmemiz lazımdır. İslam dini yumuşaklık ve güzel ahlak üzerine kurulmuştur. Bakınız, Allah-u Zülcelal Firavun'un imana gelmeyeceğini bildiği halde Hz. Musa (A.S)'a ne buyurmuştur:
"Ona yumuşak söz söyleyin, belki öğüt dinler veya korkar." (Taha; 44)
Allah-u Zülcelal, onun imana gelmeyeceğini biliyordu. Çünkü Allah-u Zülcelal'in yanında onun kaderi kafirlik idi. Küfür üzere öleceği Allah'ın yanında malum olduğu halde, nasihatın kuralı bu şekilde olduğu için Allah-u Zülcelal Musa (A.S)'ya, ona karşı yumuşak olmasını emretmiştir.
Yanlışlığa düşmemenin çaresi ilim öğrenmektir. İlim öğrendikten sonra onu tatbik etmek lazımdır. Çünkü insan ilmi tatbik etmediği zaman, o ilmin insana bir faydası yoktur.